Ramazan Günlüğü 24. Gün Heyecanı


İftara yakın kardeşim Selma, Süper Tonton’un etrafında dolanıp duruyordu. Sinir oldum. Hadi annemle babamın sevgisini kaptın. Bari Süper Tonton’u bana bırak.

            Kardeşimin güya tekne orucu tuttuğunu söylemiştim. Gelmiş Tonton’umun yanına “”Süpey Tonton ninem! Ben donduyma yedim ama oyucumu açmadım.”

            Dondurma yiyecek ve orucunu açmayacak he mi?

“Canım beniiim, kıyamamam sana “diyen Tonton’um kardeşimi kucağına aldı. Kardeşim devam etti. “Oyucumu açmadım. Çüntü oyucumu açaysam dayanamam üzülüyüm.”

Kabul ediyorum, kardeşim çok tatlı. Onu çok seviyorum. Ama yine de sevdiklerimi paylaşmak istemiyorum.

Süper Tonton’u ondan uzaklaştırma çaresi bulmam lazımdı. Düşündüm ama aklıma bir şey gelmedi.

Sonra birden kafamda bir ışık yandı. Öyle ya nasıl da unutmuştum.

“Süper Tonton! “diye haykırdım. “Bugün İbrahim Hakkı abinin teravihsi var?”

“İbrahim Hakkı da kim?”

“Hafız olan abi.”

Süper Tonton hafız lafını duydu mu kendinden geçer. Yine öyle oldu.

“Hafız İbrahim Hakkı teravih mi kıldıracak?”

“Evet, Süper Tonton” ne olur gidelim.”

Süper Tonton kardeşimi öperek kucağından indirdi. İlk raundu kazanmıştım. Süper Tonton bana döndü:

“Hangi camide kıldırıyorsa gidelim inşaallah.”

**

İftardan sonra Murat’ı da aldık. Taksiyle İbrahim Hakkı abimin teravih namazı kıldırdığı camiye gittik.

İbrahim Hakkı abim çok güzel kıldırdı. Okuması da çok güzel. Karadeniz bölge birincisi bile oldu.

Namaz bitince Murat kulağıma eğildi.

“Sen de hafız olsaydın, sana da gelirdik.”

              Of! Alâkaya maydanoz demle. Şimdi sırası mı bunun? Güzel  güzel namazı kılmışız, gayet mutluyuz. Bu havayı bozmanın bir manası var mı? Hafızlık benim gizli yaram.

             Kalbinde Kur’anı taşımak çok harika bir şey! Hafızlar ahirette yetmiş kişiye şefaat edecekler. İbrahim Hakkı abim, Nursena ablam, Eslem ablam, Zeynep hep hafız oldular. Çok isteyince annemler beni de hafızlığa verdi. Başlarda çok da iyi gidiyordum. Ama sonra ne oldu bilmiyorum? Nazar mı değdi? Kafam mı durdu? Hafızlık yapamadım. İçimde böyle acı varken bunu dalga geçer gibi söylemek hiç hoş değil.

Murat ısrarla fısıldıyordu:

“Ne güzel, hafız olacaktın. Ama olamadın.”

Koluna kuvvetli bir çimdik attım. Oh! İyi oldu. Çok seviyorsan sen kendin ol da görelim. Ne yapayım? Allah herkese farklı zekâ vermiş. Denedim ama olmadı. Sen hiç denemedin ya!

Murat çimdiği yiyince sustu. Okunan salavatlardan sonra çıktık. Hanımlar tarafından birkaç teyze çıktı. Süper Tonton’u beklemeye başladık.

Süper Tonton da mest olmuş bir şekilde dışarı çıktı.

“Çocuklar!”dedi. “Çok mutlu oldum. Gidip bu abinizi tebrik edeyim.”

Süper Tonton, İbrahim Hakkı abimin yanına gitti.

“Kainatta Kur’andan daha yüksek şey yoktur. En güzel şey Kur’anı göğsünde taşımaktır. Onun hakikatlerini yaşamaktır.”diyerek İbrahim Hakkı abimi tebrik etti.

Buraya kadar her şey güzeldi. Camiden çıkınca Süper Tonton “Kendimi kuş gibi hissediyorum.” dedi. Hisseder tabi. Kur’an kalplere kuvvet ve gıdadır. “Biraz yürüyelim, bacaklarımız açılsın.”dedi.

             İyi de burası çok uzak bir mahalle. Kuba camiinden gelirken kaybolduğumuz gibi kaybolmayalım yine? Düşünmez olaymışım, korktuğum başıma geldi.

              Süper Tonton’la yürümeye başladık. Ara sokaklara girdik, çıktık. Başlarda güzeldi. Sonra birden Murat

“Baksanıza “dedi. “Bu evin önünden geçmedik mi biz?”

Mavi kapılı, duvarları hanımelilerle kaplı bir evdi.

Ev eve benzer” dedik. Yürümeye devam ettik. On dakika sonra tekrar aynı evi görünce hiç dikkat etmeyen ben bile durdum. ”Gerçekten ya!”

 Ne yapacaktık? Süper Tonton umursamaz bir şekilde “Dert etmeyin, ben koca Londra’da kaybolmadım da burada mı kaybolacağım?”

Büyük lokma yut, büyük konuşma demiş büyüklerimiz. Döndük, durduk hep mavi kapılı evin önünden geçtik.

Süper Tonton da pes dedi. Ne yapacaktık? Babamı arasak nerde olduğumuzu bilmiyoruz. Hem annemin haberi olursa bizi asla dışarı göndermez. Taksi çağırsak yine adres yok.

O sırada bir araba farı gördük. Çok umutlandık, arabayı durdurduk. Süper Tonton yolu şaşırdığımızı söyledi.

Keşke de durdurmasaymışız. Şoförün saçı sakalı karışmış, kolları dövmelerden görünmüyor. Gazete ve televizyondan çok şeyler duyduk. İnsan güvenemiyor. Murat kulağıma fısıldadı.

“Sakın bizi kaçırmasın!”

Ah Murat! Duygularımın tercümanısın. Ama bindik bir kere.

Biraz sonra Murat yine fısıldadı:

“Organ mafyası varmış. Böbrekleri kesip çıkarıyorlarmış.”

             Ne olur Murat sus. Beni yine kızdır. Hafız olamadın de, yapamadı de ama böyle şeyler söyleme. Cesaret almak istercesine Süper Tonton’a baktım. Yüzü gerilmiş. Onun da korktuğu belli.

            Bildiğim bütün duaları peş peşe okumaya başladım.

Hafiz olan Allah’tı. Koruyacak olan da O’ydu.

            Araba gidiyor. Şoför de biz de ağzımızı açmıyoruz. Murat birden çığlık atmaya başladı

            “Bizi kaçırmaaaaaa! Kaçırmaaaaaaaa!”

Of! Murat, ne yaptın sen? Şoför arabayı durdurdu. Etrafta da fazla ışık yok. Ne yapacağız şimdi?

            “Bu çocuk kafadan çatlak mı?”

Ses çıkaramadım. Şoför söylenerek arabayı çalıştırdı ve yola devam etti. Oh! Nihayet çarşıya yaklaşıyoruz.

Hakkında olumsuz düşündüğümüz adam bizi apartmanın kapına kadar bıraktı. Süper Tonton’un para teklifini de kabul etmedi.

Murat’ın ağzının açık kalıp, aval aval baktığını görünce “Bu zavallıyı da bir doktora gösterin” dedi ve arabasına atlayıp gitti.

            Arkada korku, şaşkınlık ve de takdir duygusu yaşayan üç kişiyi bırakarak…

Çizen: Hatice VANLI



Yorumlar

255 karakter kaldı

Üye girişi yap ve yorumla » Üyeliksiz yorumla »

Henüz kimse yorum yazmadı.