Ramazan Günlüğü 27. Gün Heyecanı


Bugün 27. günümüz. İçimden bağıra bağıra ağlamak geliyor.Ramazan  gidiyor. Ama nasıl gidiyor? Bizden memnun olarak mı? Yoksa denildiği gibi günahlara üzülerek çekip gidiyor mu?

İnşaallah bizden memnun olarak gitmiştir.

Dün akşam biz çocukların iftar programı vardı. Bahsettiğim gibi Necatilerin sitesindeydik. Halı ve kilimleri serdik. YEMEKLER SİZDEN, SÜRPRİZLER BİZDEN yazan pankartımızı da astık. Çocukları heyecanla beklemeye başladık. Ya gelmezlerse? Ya gelseler bile yemek getirmezlerse ne yapacaktık? Bütün hayallerimiz, emeklerimiz suya düşecekti.

Recep bana gülümsedi. “Evhamlanma! “dedi. “Biz vazifemizi yaptık. Onlar gelir, gelmez. O bizim vazifemiz değil Rabbimizin vazifesi. Dilerse bütün çocukları gönderir, dilemezse göndermez.”

Murat atıldı”

“Aynı Celaleddin-i  Harzemşah gibi.”

Murat tarihi çok sever. Her şeyde tarihle ilgili bir şey bulur.

“Zalim Cengiz’in ordusunu defalarca yenen Celaleddin’e demişler:

Sen galip geleceksin. Allah seni galip getirecek. Celaleddin şöyle demiş:

Benim vazifem Allah için cihat etmektir. Galip etmek, mağlup etmek Cenab-ı Hakk’ın vazifesidir. Ben vazifemi yaparım, Cenab-ı Hakk’ın vazifesine karışmam.”

Dersimi almıştım. Bizim vazifemiz programı hazırlayıp davet etmek, sonuç ise Cenab-ı Hakk’ın vazifesiydi.

Heyecanla beklerken gözlerime inanamadım. Bir palyaço bize doğru geliyordu. İçimden palyaçoyu kaçırmak geldi. Kim bilir palyaçomuz olsa ne güzel olurdu. Ama bu palyaço biraz farklıydı. Etek giyen palyaço hiç görmemiştim. Renkli renkli etek giymiş, kafasında da rengarenk başörtüsü vardı. Yüzü boyalı, burnu da kocaman top gibiydi.

Kaçırmamıza gerek kalmadı. Palyaço bizim yanımıza geldi. “Burada çocuklara  iftar varmış. Çocuklar nerede ben orada!” dedi kalın bir sesle. Bu ses bana biraz tanıdık geldi. Of! Ben de amma garibim. Ses, sese benzer.

Bu arada çocuklar gelmeye başladı. Palyaçoyu gören çocuklar hızlı hızlı koşmaya başladı. Bu arada bir kız, tenceredeki çorbayı döktü. Ağlamaya başladı. Sustur, susturabilirsen. Neyse palyaço cebinden çıkardığı şekeri verdi de sustu.

Bir kenarda hediyelerimiz paketlenmiş halde duruyor. Herkes kendi getirdiğinin ne olduğunu biliyor. Diğer hediyeler bizim için de sürpriz. 

Her gelene sayıların yazıldığı bir kağıt verdik. Kaybolmasın diye yakalarına iğnelettik.

Çocuklar geldikçe yemekler çoğalmaya başladı. Bayan palyaço elimizden çikolataları kaptı. Gelenleri karşılamaya başladı. Birden mehter marşı duyuldu. Bu palyaço tam techizatlı. Koca cebinin içinde müzik topunu getirmiş. Mehter marşlarıyla iyice coştuk.

Palyaço çocukları

KİMLER GELMİŞ KİMLER

ALKIŞLIYOR ONLARI MELEKLER diyerek karşılıyordu. Bize bu palyaçoyu Allah göndermişti. 

Palyaço sayı kağıtlarını alan çocukları yere serdiğimiz sofraya oturttu.

Görevlilerin dışında kimse ortalıkta gezmiyordu. Birçok çocuk geldi. Hatta çağırmadığımız apartmanlardan bile çocuklar vardı. 

İftar vakti çorbaları ve yemekleri köpük tabaklara koyduk. Hepimiz bir kumandanın emrini bekleyen askerler gibi durduk. Rabbimizden buyur emrini bekliyoruz. O; ezanla beraber bize buyurun diyecek ki biz yiyeceğiz. Oruç vasıtasıyla insan nimetlerin hakiki sahibini de anlıyor. 

Ezan okundu ve yemek başladı. Bismillah diyerek yemeklere saldırdık. Oh! Bu yemekler önceden de bu kadar lezzetli miydi acaba?

Yemekten sonra bayan palyaço Murat’a sofra duasını yaptırdı. Bir sürü çocuk içinden Murat’ın bildiğini nasıl anladı acaba? Yoksa bu palyaço evliya mıydı? Olur mu olur! 

Herkes kendi tabağını, kaşık ve çatalını hazırladığımız kocaman çöp poşetlerine attı. Yerdeki naylon sofra örtüsünü de kaldırınca her yer tertemiz oldu.

Palyaço, Necati’ye döndü.

“Yakışıklı delikanlı sen de imam ol, namazı kıldır!”

Kendisine yakışıklı denen Necati havalı  havalı kalktı. Buraya kadar tamam da Necati namaz kıldırmayı nerden bilsin?

Bazı çocuklar sızlanmaya başladı:

“Bizim abdestimiz yok! Biz kılmayalım!”

Palyaçoda çözüm çok.

“Duvardan alın siz de!”

Çocuklar koşarak apartmanın duvarına gittiler. İtiş kakış birinin kafasını duvara çarpmışlar. Çocuğun kafası kanıyor. Of! Şimdi ne yapacağız? Annesinden esaslı bir azar işiteceğiz. Peçeteleri kafasına koyup kanı durdurduk. Kızlar kanı görünce çığlık atmaya başladı. Bu kızlar da her şeye çığlık atar. İyi ki onlara ayrı yere sofra kurmuşuz. 

Bayan palyaço kızları susturdu. Kafası kanayan çocuğun kafasına baktı. “Devam! “dedi.

Oh! Bu palyaçoyu tutmuştum. Hiçbir olumsuzluk onu vazgeçiremiyor.

Necati bildiği kadarıyla namaz kıldırdı. Sünneti çoğu çocuk kılmadı. Olsun, farzı kıldılar ya!

Palyaço tüm çocukları kenarlara oturttu. Ortayı sahne olarak kullanacağız. 

Nazmi, Kuran okuyarak başladı. Bu ufak tefek, sessiz çocuğun böyle güzel okuyacağı aklımın ucundan dahi geçmezdi. Palyaço bile hüzünlendi. Gözyaşları yüzünün boyalarını akıtmaya başladı.

Sonra Ramazan Risalesinden orucu anlatan kısa bir bölümü ben okudum. Karşımda konuşanları görünce de çok sinir oldum. Ama Recep’in gülümseyen yüzünü görünce bütün sinirim gitti.

Benden sonra ilahi grubumuz geldi. Def çalarak  çok güzel ilahi ve ezgiler söylediler. Sıra marşa gelince,  Murat kendinden geçmiş bir şekilde defe vurunca def parçalandı. Bir çocuk avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı:

“Naaaptın seeen? Anneeee! Anneee! Defi parçaladılar! Annem dövecek sizi?”

Of! Sus artık! Defse def! Alırız bir def, öderiz. Ne olmuş? Çığırtkan gibi  ne çığırıyorsun? Çocuğun sesi bizimkilerin sesini bastırdı. Herkes bir ağızdan söylenmeye başladı. Canım benim, yine Palyaçom ortaya çıktı ve ne söyledi bilmem çocuğu susturdu. 

Müzikten  sonra Maragöz ve Mavicat sahne aldı. Bakmayın öyle.Yanlış yazmadım. Karagöz ve Hacivat var da Maragöz ve Mavicat neden olmasın?

Çok komik olan Maragöz ve Mavicat herkesi gülmekten kırdı, geçirdi.

Sıra hediye çekilişine gelince olay çıktı. Demiştim ya hediyeler bizim için de sürpriz diye. Hediyeyi alan çocuk havalı havalı yürüdü, hediyeyi açtı ve çığlığı da bastı. Bu sefer çığlık atan bir kız değil; oğlandı.

Hediyeyi görünce hak verdik. Hediye kutusunun içinden iki tane solucan çıkmıştı. Bu hediyeyi koysa koysa bizim oyun ve doğa meraklısı Orçun koymuştur. Ama bir sürü kişinin içinde Orçun’u suçlayacak halim yok. 

Politikacı gibi hemen devreye girdim. 

“Evet, çığlıktan da anlaşıldığı gibi günün en karizmatik dehşeti arkadaşımıza çıktı. Alkışlayalım lütfen!”

Alkışlar arasında çocuğun korkusu da gitti. Solucanları alıp çantama attım. Tövbe billah bu çantayı bir daha kullanmam. Çocuğa tekrar bir hediye verdik. Bu sefer güzel bir top çıktı. Çocuk da sustu.

Hediye işinden sonra çocuklara teşekkür ettik. Tam palyaçoma da teşekkür edecektim ki bir baktım ortadan kaybolmuş. Palyaço, Rabbimizin imdadımıza gönderdiği Hızır mıydı yoksa?

Halıları alıp evlerimize dönmeye başladık. Yorucu, olaylı ama güzel bir gece geçirmiştik. Bir haseneye 30 bin sevap veriliyorsa melekler sevaplarımızı yazarken epey yorulmuştur.

Eve döndüğümde Süper Tonton’u lavaboda buldum. Beni görünce gülümsedi:

“Senden iyi siyasetçi olur ”dedi. Anlamadım birden. Sonra taşlar yerine oturdu. Yoksa palyaçom Süper Tonton muydu?



Yorumlar

255 karakter kaldı

Üye girişi yap ve yorumla » Üyeliksiz yorumla »

Henüz kimse yorum yazmadı.