Sabır Küçüklere Lazım


Merhaba arkadaşım! Benim adım Kerem. Senin yaşlarında falanım.

Tam kaç olduğunu sorma, inan bana, emin değilim. (Matematikten çok beden eğitimi derslerini seviyorum.

Herhalde anlamışsındır. Bir de boş geçen dersleri tabii...)

Yaşımı hesaplamayı da hep büyüklere bırakıyorum. Bazen bana da soruyorlar, ama doğrusu daha yılları sayacak kadar büyümedim.

Maçlarda attığım golleri saymayı tercih ederim. O yüzden fazla kafamı takmıyorum.

“Ablamdan üç yaş küçüğüm!” diyorum, geçiştiriyorum.

Ben böyle cevap verince bana gülüyorlar. “Peki, ablan kaç yaşında ufaklık?” diyorlar.

Ablamın kaç yaşında olduğunu ben nereden bilebilirim ki akıllım?

Bilsem zaten üşenmez, kendiminkini de hesap ederdim. Nasıl mı? Onunkinden üç çıkarırdım, hooop: İşte benim yaşım.

Ben böyle söyleyince bir daha gülüyorlar. Bir de kahkahalarını işitsen! Sanki palyaço var karşılarında. Puuffff! Doğrusu bazen büyükler gerçekten çok sabredilmez oluyorlar.

Bak sabır dedim de aklıma geldi. Ben aslında bugün sana güzel Allahımızın es-Sabûr ismini anlatacaktım. Sabûr ne demek mi? Aaaaa! Akıllım, Sabûr; “Çok sabırlı olan, ceza vermekte acele etmeyen, zaman tanıyan...” demek. Yani anlamışsındır, biz küçüklerin mutlaka öğrenmesi gereken isimlerden. Yoksa şu büyüklerin şakalarına nasıl dayanırız? Neler yaşadığımızı sen benden iyi biliyorsundur. Tekrar anlatmayayım. Ama madem dertleşiyoruz, kendi yaşadıklarımdan bir tanesini dinle de Allah’ın Sabûr ismini neden öğrenmemiz gerektiğini anla.

Benim ablamdan başka bir de Selim abim var. Kendisi benden tam altı yaş büyük olur. (Keşke zekası da öyle olsa.) Ah bir tanısan. İşi gücü yaramazlık. Çevirdiği fırıldakların sayısı belli değil. Geçenlerde baktım, sessiz sessiz arkamdan yaklaşıyor. Önemsemedim. Meğer yine bir şaka hazırlamış. Ben tam çay içerken buzdolabından aşırdığı buzları boynumdan içeri atmasın mı? Birden elektrik çarpmışa döndüm! Ağzımdaki çayı ablamın yüzüne püskürttüm. Ben sağa sola kıvrılırak buzu bulup çıkarmaya çalışırken o da masaya elleriyle vurarak darbuka çalıyordu. Bir de gülerken ne dese beğenirsin: “Çok güzel oynuyorsun Kerem! Düğünlere hep seni götürmek lazım!” Sonunda ablamın yardımıyla buzu çıkardım, ama buz çıkana kadar da harcadığım enerjiyi Allah bilir.

İşte büyüklerimizin böyle şakaları yüzüden kafayı yemememiz için Allah’ın Sabûr ismini öğrenmeye ihtiyacımız var bence arkadaşım. O denizden bir damlacık anlasak, ders alsak, hayatımız çok daha güzel geçer.

Mesela hiç geçmiş peygamberlerin kıssalarını dinledin mi bilmem. Ne kötü şeyler yaşamışlar. İnsanlar onlara ne kötülükler etmişler. Ama hepsi sabretmişler. Ve bu sabırlarının karşılığında aldıkları mükafat da doğrusu sabırla geçirdikleri ömürlerine değmiş. Hem Allah da onlarla beraber sabretmiş. Allah mecbur mu sabretmeye? Elbette değil. Ama onun sabrı, güzelliğinden. Birisinin gücü kendisine kötülük edenlere ceza vermeye yettiği halde yine de sabrediyorsa, bu sırf onun iyiliğindendir. Allah’ın sabrı da güzelliğindendir. İster ki, kendisine hata yapan insanlar doğruyu görsünler. Kusurlarını itiraf edip yapmamaya söz versinler. Ah, ah! Bazı insanların hiç aklı yok arkadaşım. Böyle güzel bir Allah’ın kapısına sığınmıyorlar da hâlâ başkalarına kötülük yaparak mutlu olmaya çalışıyorlar.

Bu Sabûr ismi var ya, eğer onu tam öğrenmezsek dünyaya, tarihe, hayata bakarken yanlış şeyler düşünebiliriz. Mesela Allah’ın herşeye gücü yettiği halde, bu dünyadaki kötü insanlara neden hemen ceza vermediğini merak edebiliriz. Yahut iyi insanlar zorluklarla karşılaştıklarında neden hemen harika bir şekilde kurtarılmadıklarını kafamıza takabiliriz. Dünyada çok acı şeyler de yaşanıyor. Bunları düşünüp ağlayabiliriz. İşte bütün bunların cevabı yine Sabûr isminde. Allah, kendisi bu kötülüklere karşı sabrettiği gibi kullarına da doğru yolda sabretmeyi öğütlüyor. Böylece onları eğitip yetiştiriyor. Çünkü sabır bir olgunluktur aynı zamanda arkadaşım, olgunlaşmadır. Belki bu yüzden biz küçükler çok fazla sabredemiyoruz. Büyükler sabretmeyi bizden daha iyi başarıyorlar.

Geçenlerde annem bana ve kardeşlerime puding yaptı. Hem de muzlu! Ayyy! En bayıldığım meyve... (Bana Muz Delisi Kerem derler okulda. Maymun Kerem diyenler de var da kulaklarını çekiyorum onların.) Kokusu öyle güzeldi ki, dayanamadım, hemen yemek istedim. Annem kaç kere: “Sıcaktır oğlum, dokunur sonra. Hem bunun tadı soğukken çıkar...” dediyse de dinlemedim. Aldım sıcak sıcak bir tabak, annemden habersiz, kaşıklamaya başladım. Sonrasını tahmin etmişsindir. Bağırsaklarım bozuldu. Üstelik ben karın sancısıyla kıvranırken Selim abim kendi kâsesini güzel güzel kaşıklıyordu. Bir de bana baktıkça iyice yalanmaz mı? Ah bu abiler... Küçük kardeşlerinden ne isterler bilmem ki?

Görüyorsun, acele etmekle düşebileceğimiz hatalar, hayatımızı da böyle kötü etkileyebiliyorlar. Hem sabırsızlık gösterdikçe hata yapma olasılığımız da artıyor. En iyisi her işimizde sabrın hakkını vermek. Allah’ım, sen bize Sabûr ismini tam anlamayı ve hayatlarımızı onun ışığında yaşamayı nasip et. Bir de şu abime akıl, fikir ver güzel Rabbim. Âmin.



Yorumlar

255 karakter kaldı

Üye girişi yap ve yorumla » Üyeliksiz yorumla »