Elif'in Bahçesi


 

Elif bu kış tam 7 yaşına girmişti.Karlı bir günde dünyaya gelmiş olsa da o kişiliğiyle sıcacık bir çocuktu. En sevdiği mevsim ise ilk bahardı. Ve Elif baharı dört gözle bekliyordu.Bir sabah okula gitmek için evden dışarı çıktığında gözüne kapının önündeki kızılcık ağacı çarptı.Aaa birde ne görsün Kızılcık ağacı sapsarı çiçeklerle dolmuştu."Yaşasın!" diye bağırdı. Annesi şaşırdı. "Hayırdır kızım ne oldu".

"Daha ne olsun anne, ilk bahar geliyor..." Annesi; "Hayy Allah iyiliğini versin, ben de ne oldu dedim." "Olur mu anne ben bahar mevsimini çok severim. Bahar geliyor yaşasın!" O sevinçle günleri geçiyordu. Derken havalar iyice ısınmış, her taraf renk renk çiçeklerle süslenmişti. Elif okul yolunda bir menekşeyi kokluyordu, bir şeftali çiçeğini ama onun en sevdiği çiçek okulun önünde dikili olan leylaklardı. Okula girmeden mutlaka leylakları koklar öyle giderdi sınıfına. "Allah'ım ne güzel kokuyor bu çiçekler, nerden alırlar çeşit çeşit kokuları. Kim sıkmış onlara bu parfümleri" diye sorardı kendi kendine...

Haftasonları teyzesiyle beraber bahçeye gider ve orada onunla beraber işlerine yardım ederdi.Teyzesi ona; "bak benim güzel kızım bahçenin şu köşesini de sana bir bahçe yapalım mı ? Sen de oraya çeşitli sebzeler diker ve bakar büyütürsün olur mu?" Elif buna çok sevinmişti. Özel bir bahçesi olacak ve sadece kendisine ait olacaktı. İstediğini dikip ve istediği gibi süsleyecekti. İçi içine sığmıyordu. "Harıka bir şey.Teşekkür ederim teyzecim" dedi. O gün öyle geçmiş ve Elif hafta sonlarını gözler olmuştu. Hafta sonları da derslerinin hepsini bitirip hemen bahçesine giderek orada işlerini yapardı.Babası ona bir kiraz ağacı almıştı. Hemen onu götürüp bahçesinin köşesine dikti. Bahçesine teyzesi ve babasıyla beraber domatesler, salatalık, çilek, karpuz, biber gibi sebzeleri ve meyveleri dikti. Onlara kendi elleriyle baktı. Suladı. Kiraz ağacına ise şirin ismini koydu. Çünkü çok küçük ve şirin bir ağaçtı. Elif ağacını çok seviyor ve ona ve bahçesinde bulunan tüm bitkilerine çok iyi bakıyordu. Teyzesi ona bazen şakalar yapıyordu. Elif "senin bahçen benim bahçemden daha güzel, neyle besliyorsun yaaa." dedi gülerek. Elif de; "söylemem teyzecim bu bir sır" diyordu. Aslında sadece bahçesini çok seviyor ve orda yetişen bitkilere çok iyi bakıyordu. Onları dikerken de her kazdığı yere "bismillah" diyerek vuruyordu kazmayı.Teyzesiyle ne güzel bir bahçeleri olmuştu. Renk renk çiçekler ve yeşilin o rahatlatan güzelliği...

Elif; "teyze ben baharı çok seviyorum. Baksana şu çiçeklere renk renk, çeşit çeşit. Kim boyar bunları böyle; bir tablo gibi, kim kokular sıkıyor, kim suluyor, kim toprakta tohumları besliyor.. yaşamak ne güzel teyze" dedi ve bir yandan da elinde topladığı menekşelerri koklayarak teyzesine verdi. Teyzesinin gözleri yaşlarla dolmuştu. "Evet prensesim.Çok şükür .Bu güzellikleri bize sunan Rabbimize, mevcudatın adedince şükürler olsun. Senin; Allah'ın yarattığı bu güzellikleri görebilmen, anlamaya çalışman çok güzel. Rabbim bizi ne çok seviyor değil mi? Tüm bunları bizim için yaratması muhteşem..." Elif sevinçle teyzesine sarılmış ve yanaklarından öpmüştü. Eve dönme vakti gelmiş, "Allah'a emanet ol" deyip selam verip eve dönmüştü.

Yaz gelmiş ve havalar iyice ısınmıştı. Elif birinci sınıfı bitirmişti ve artık tüm zamanını babası ve teyzesiyle geçiriyordu. Annesi bahçeye yeni doğan kardeşinden dolayı gelemiyordu. Elif ise bahçesinin güzelliklerini annesine en ince detayına kadar anlatıyordu. Bir sabah uyanıp bahçesine gittiğinde gözlerine inanamadı. Domatesleri kızarmış. Salatalıklar büyümüş ve bahçesi çeşit çeşit yiyeceklerle dolmuştu. Şirin ağacı da çok mutlu gözüküyordu. Elif sevinçle koşup teyzesine müjdeyi verdi.Ve sepetini eline alarak bahçesine geri döndü. Kızarmış domateslerden ,salatalık ve biberlerden, hepsinden topladı. Ve mahalledeki herkese azar azar dağıttı. Mahallelerinde yaşayan Ayşe Nineyi de unutmadı. Artık her gün bahçesinden birşeyler toplayıp Şirin ağacını da öpüp evine mutlu bir şekilde dönüyordu. Yaz mevsimini bahçesiyle ilgilerek geçiriyordu. Herşeyin bir sonu olduğu gibi yaz mevsiminin de sonu gelmiş ve rüzgarlar esmeye başlamıştı. Şirin ağacı bir o yana bir bu yana sallanıyordu. Yaprakları rüzgara ve soğuğa dayanamayarak dökülüyordu. Domatesler, biberler ve diğer sebzeler yavaş yavaş soluyordu. Elif bunları görünce çok üzülmüştü. Şirin ağacı kuruyacak mıydı? Neden herşey yok olup gidiyor ki? ben onları çok seviyorum. Onlara çok emek verdim. Baktım, suladım."diyerek ağlamaklı bir şekilde evine dönerken teyzesine rastladı. Teyzesi "hayırdır Elif ne oldu. Neden ağlıyorsun?" "Teyze; bahçemdeki herşey kurumaya başlamış, hepsi yok olup gidecek ben ne yapacağım şimdi? "hıımm anladım ben kuzumun derdini ama bitanem biliyorsun herşeyin bir ömrü vardır. Onların da bir ömrü vardı ve artık sonbahar gelince yavaş yavaş kuruyorlar." "Ama şirin ağacım...o zaman annem, babam, kardeşim, sen, ben yani herkes yok olup gidecek mi? "Teyzesi; hayır, tabiki hayır. Biz herşeyi severken Allah için sever ve yaptığımız herşeyi Allah için yaparsak hiç birşey yok olmuyor. Sen ektiğin tüm sebzeleri Allah'ın adıyla ekmedin mi? "–Evet ama.."

"Aması yok onları köyümüzdeki herkesle paylaşmadın mı?"

"Evet"

"O zaman onların hiçbiri yok olmayacak ve cennet meyveleri olarak yaşayacaklar inşaallah... Sonra biz sevdiğimiz herkesi önce Allah için sevmeliyiz. Çünkü Allah için sevdiğin hiçbirşey yok olmaz. Baki olan sadece Allahtır. Diğer herşey ölümlüdür. Ama Allah için sevilen hiçbirşey de yok olmaz. Kim bilir melekler cennet bahçende de bir şirin ağacı dikmişlerdir belki...

- Ne dersin

-Gerçekten mi teyze?

Teyzesi sevinçle sarılmış ve onu öpmüştü. Elif artık Cennetteki ağacını düşünüp baharın ve Cennet Baharının gelmesini bekliyordu

 



Yorumlar

255 karakter kaldı

Üye girişi yap ve yorumla » Üyeliksiz yorumla »

Sultan Alkan

Sultan Alkan


 Özel bir anaokulda Nur Damlaları'nın öğretmeni olarak görev yapıyor.

Nur Damlaları sınıfının ismi Erzurum'da doğdu.
Evli 2 çocuk annesi