Köy ve Ben


Yaşasııın! Nihayet okul bitti, tatil geldi veee BEN DE KÖYDEYİM.

            Sabah erkenden kuş sesleriyle uyandım. Adını bilmediğim bir sürü kuş ötüyor. Ama benim favorim kumrular. “Guguuu guk! Gu guuu guk!” diye ötüyorlar. Sonra başka bir daldan eşi yine gu gu guuk diyerek karşılık veriyor. Onları dinlemek süper bir duygu.

            Dedemin birini ahirete uğurladık. Bu köy diğer dedemin köyü. Aslında köyde de oturmuyorlar. Beş altı aile köyün dışında bir tepeye ev yapmış. Köy biraz uzak. Sanki başlı başına ayrı bir mahalleyiz. Yüksekte olduğu için köy rahatlıkla görünüyor. Köydeki çocuklar buralara ya koyun ya da inek otlatmaya geliyor.

Kuş sesleriyle uyanınca sırf sabahın serinliğini ve köyü doyasıya hissetmek için bahçedeki tulumbadan abdest aldım.

            Dedem imam oldu ve bana bahçede namaz kıldırdı. Ninemin dışarıda kılmaya hiç niyeti yok. O; bildim bileli hep üşür. Yazın bile yünlü yeleğini çıkarmaz.

Dedemle biraz bahçede oturduk. Bana dualar okuttu.

“Dua bizi Rabbimize bağlayan en büyük bağ. İnsan duayla kâinatta yalnız olmadığını, bir zatın ona baktığını, Ona merhamet ettiğini, hatta kalbinden geçenleri bile ehemmiyetle yerine getirdiğini anlar” dedi ve okuduklarım için beni tebrik etti.

Dedemin tebrik etmesi beni çok sevindirdi. Ne diyeyim sanki koltuklarım kabardı.

Köydeki ilk sabahım duayla başladı. Biraz sonra köye inip arkadaşlarımı bulmam lazım. Geçen sene bıraktığımdan bu yana epey büyümüş olmalılar.

Bakalım onlarla bu yaz ne maceralar yaşayacağız?

Köy peyniri, köy yumurtası, tereyağı ve pazlamadan (Aslında bazlama ama ninem pazlama dediği için ben de öyle alıştım.) oluşan nefis kahvaltıdan sonra şükretmeyi unutmadım tabi.

Köydeki arkadaşlarımla buluşmak için yola çıktım. Toprak yol kıvrım kıvrım aşağı iniyordu. Kavak ve söğüt ağaçlarının gölgesinde kuş sesleri içinde neşeyle gidiyordum ki o korkunç sesi duydum.

Simsiyah, dik kulaklı bir köpek bana doğru havlayarak koşuyor. Birden ne yapacağımı şaşırdım. Geriye dönsem yokuş yukarı çıkmak zor. Ağaca tırmansam pek de beceremem. Ben böyle düşünürken köpek yaklaştıkça yaklaşıyordu. Eyvah ne yapacaktım?

Can tatlıymış derler, bir baktım bir söğüt ağacına tırmanıyorum. Allah’tan ağaç kolay çıkılacak bir ağaçmış. Köpek aşağı geldiğinde ben epey yukarıdaydım.

Rabbim iyi ki çıkmışım. Bu köpek pitbull cinsi bir köpekmiş. Ha bre havlıyor, ağzından salyalar akarak dişlerini gösteriyordu. Bu dişlerin arasında bacaklarımın veya kolumun olması çok dehşetli bir şey olurdu.

Köpekten kurtuldum kurtulmasına ama köpek beni bırakıp da gitmiyor. Yakalayamadın işte, vazgeçip gitsene. Sanırım başarısızlığını kabullenemedi.

            Neredeyse yarım saat geçti ama köpek havlamaktan ve koşup koşup ağaca atılmaktan yorulmadı. Ben artık bu kadar talimden sonra köpeğin ağaca tırmanacağından korkmaya başladım. Çünkü her defasında daha yükseğe zıplıyor.

Tam bu sırada bir çocuk göründü. Eyvah! Bu canavar hayvan çocuğa saldırır.

“ Heeey! “ diye bağırdım “Git burdaaan köpek vaaar!”

            Çocuk sanki gel dermişim gibi bize doğru gelmeye başladı.

Ben kendimi unuttum var gücümle bağırıyordum. Çocuğun dünya umurunda değildi sanki. Elinde bir telefon bütün dikkatini telefona vermişti. Acaba sağır mıydı?

Köpek çocuğa saldırırsa muhakkak aşağı inip onu kurtaracaktım. Şefkat böyle bir şey olsa gerek. Tavuğun tek sermayesi hayatı iken, yavruları için kendini feda ediyor. O an kendimi, korkumu asla düşünmedim.

Çocuk yaklaştı… Yaklaştı...

 

                                                           DEVAMI HAFTAYA

Çizen: Hatice VANLI



Yorumlar

255 karakter kaldı

Üye girişi yap ve yorumla » Üyeliksiz yorumla »

Henüz kimse yorum yazmadı.