Puhu Kuşu


Sahur vaktiydi. Bir puhu kuşu zerdali ağacının dalına konmuş, karşıdaki eve bakıyordu.

Perdenin aralı kısmından bir kadının yemek hazırladığı görülüyordu.  Biraz sonra evin beyi olduğu tahmin edilen adam içeri girdi. Onu beli bükük yaşlı bir kadın ve iki çocuk takip etti. En son gelen gözleri kapalı, sendeleyerek yürüyen küçük bir çocuk oldu. 

Kız çocuğunun sesi yükseldi: 

“Uykucu şey! Madem uykun var. Kalkma o zaman.”

Çocuk diklendi:

“Hayır! Ben de oruç tutacağım.”

Annesi başını okşadı:

“Daha küçücüksün, dayanamazsın.”

Nine atıldı:

“Niye dayanamazmış benim torunum? Aslan gibi oldu.”

Aslan lafını duyan çocuğun uykusu gitti. Ninesine sarıldı.

“Benim tonton ninem. Pamucuk ninem.”

Sofraya oturduklarında küçük çocuk sordu:

“Nine ya anlat hele. Cennet’te nasıl olacaktınız?’’

Nine sevinçle biraz da gururla anlatmaya başladı:

“İnşallah Cennet’te çok güzel olacağız. Hatta huri kızlarından bile güzel. Kıskanarak bakacaklar bize. Gencecik olacağız. Gözümüz çok güzel görecek. Kulağımız çok güzel duyacak. Hiç romatizmalı bacaklarımız olmayacak..Belimiz böyle bükük değil,dimdik olacak.

Eee! Rabbimizin hediyesi Cennet..Daha çoook güzellikler olacak.”

“Nine” dedi çocuk. “Bunları nerden öğrendin? Üstad Dedemin risalelerinden mi?”

Üstadın adını duyan abisi çocuğun bacağına bir çimdik attı.

“Sus hele.Bekçi efendi duyacak. Babamı da talebesidir deyip zindana atacaklar.”

“Ama” dedi çocuk. “Babam Üstad Dede’min talebesi değil mi?”

Anne korkuyla etrafa bakındı.

“Sus evladım sus. Her doğru her yerde söylenmez.”

Çocuk şaşırdı. Kendi evinde her şeyi söyleyemeyecekti de nerde söyleyecekti? Herkes korkuyordu. Her şey yasaktı. Eskiden minarelerde Allahu Ekber diye ezan okunurmuş, şimdi ise tanrı uludur diye şarkı gibi bir şey söyleniyordu. Kur’an öğrenmek ve öğretmek de suçtu. Hatta Nazım Hoca ahırda gizlice Kur’an okutuyor diye sakalından tutup sürüklemişlerdi. Herkes Nazım Hoca için ağlamıştı. O günden sonra herkes korkar olmuştu. Ama Üstad  Dede korkmuyor, Allah’ı, Peygamberi, ahireti ve diğer hakikatleri risalelerinde yazıyordu.  

Puhu sahur sofrasındaki aileyi bırakıp Üstad’ın bulunduğu evin arkasındaki kavağa kondu. Üstadın ışığı yanmıyordu. O sırada ay, bulutların arasına girdi. Etraf zifiri karanlıktı. Ama puhunun keskin gözleri vardı. Allah gece kuşlarına böyle gözler vermişti.

Puhu keskin gözleriyle baktı. Gördüğüne inanamadı. Kanadıyla gözlerini ovuşturdu. 

Bir adam merdiven taşıyordu. Hem de uzun bir merdiven.Gece vakti..Merdiven..Bunun normal olmadığını puhu da anlamıştı.Merakla bakmaya başladı. 

Adam merdiveni getirip, üstadın yattığı odanın yanındaki odanın camına dayadı. Sinsice tırmanmaya başladı. Yüzündeki ifadeden puhu bile titredi.

Adam cama gelince ustalıkla camın macunlarını çıkardı. Sessizce içeri girdi. Elindeki bir şişeden Üstad’ın su kabına bir şeyler boşalttı. 

Puhu “Huuuk! Huuuuuuuk!” diye haykırdı.”İmdaaat! Üstad’a yardım edin!” demek istedi.

Sofradaki küçük çocuk “Aaaa! Gece kuşu çok ötüyor.” dedi. 

Annesi:

“Öter canım, kuş değil mi? Elbette öter.”

“Hayır!” dedi çocuk. “Bu her zamanki ötüşü değil.”

“Aman” deyip dudak büktüler. Yemeklerine devam ettiler.

Odadan çıkan adam camı tekrar macunladı. Aşağı inerken yüzünde kötü bir gülüş vardı.

Puhucuk kötü şeylerin olacağını hissetmişti. Kalbi küt küt atıyordu.

Merdiveni alan adam karanlıkların içinde kaybolup gitti. 

Eyvah! Üstad’ın gaz lambası yanmıştı. İşte Üstad su kabının olduğu odaya geliyordu.

“Gelme!” dedi puhu kuşu.”Gelme Üstad’ım!”

Üstad sudan döktü. Bismillahirrahmanirrahim diyerek içti. İçince birden morarmaya, titremeye başladı. Puhu kuşu gözlerini kapattı. Açtığında ise Üstad yerde yatıyordu.

Puhucuk bütün sesiyle haykırmaya başladı.

“Huuuuk! Huuuuuk! Huuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuk!” 

Sofradaki küçük çocuk kaşığını bıraktı. 

“Bu kuş ağlıyor ya!” dedi. 

Gerçekten puhucuk imana,Kur’ana hizmet eden Üstad’ının zehirlenmesine  ağlıyordu.

 

Çizen: Hatice Vanlı



Yorumlar

255 karakter kaldı

Üye girişi yap ve yorumla » Üyeliksiz yorumla »