Şimdi Bak Göğe, Şimşeğe ve Rüzgara


Bir sabah uyandığında evde yalnız olduğunu anladı..Günün ilk ışıklarıyla tarlaya çalışmaya giden dedesi, annesi , babası ve ablası, yine kendisine uyandırmaya kıyamamışlar, bir kişilik sofrayı hazır bırakıp gitmişlerdi.İçinden onlara minnetle teşekkür etti.Sakin sakin kahvaltısını yaparken kainat kitabını nereden ve kaçıncı sayfasından okumaya başlayacağını tasarlamaya çalıştı.Bir türlü karar veremedi.Doğrusu hiç böyle bir şeye hazırlıklı olmamıştı şimdiye dek Ama artık mutlaka bu okuma işini yapacaktı.Kainat kitabını okumaya gayret edecekti.Okulda edindiği bilgilerin ışığında kafa yoracak,sonuç çıkarmaya çalışacaktı.Bu kadar bilgiyi boş yere mi edinmişti? Bilgi kullanılmazsa neye yarardı ki ? Kesin karar verdi bu gün kağıttan yaprakları, kartondan kapakları olmayan bir kitabı keşfe çıkacaktı. Kahvaltıdan sonra ellerini yıkadı, dişlerini fırçaladı ve kapıyı çekerek kendini kırlara vurdu.

Artık çocuk, kırlarda bir başınaydı.Yapayalnız dolaşıyordu..Küçük derelerin üstünden atladı, ufak tümsekleri minik adımlarıyla aşarak küçük tepeciklerin eteklerindeki patika yollardan geçerek ötelerde heybetli şekilde göğe doğru yükselen dağa doğru ilerledi.Yaklaştıkça uzaklaşan bu dağın mor-yeşil karışımı renkli manzarası esrarengiz bir tabloyu andırıyordu.Hava açıkken birden bulutlanmaya başlamıştı.Kuşların telaşla uçuştuğunu fark etti.Başını göğe kaldırdığında anladı yağmur yüklü bulutların dev bir ordu kolları gibi mavi gökyüzüne yayıldığını...Birden göz açıp kapanıncaya kadarki sürede bir şimşek çaktı Bir ışık vurdu gözlerine, bir gümbürtü koptu kulaklarında..Korku dolu gözlerle gökyüzünü taradı.Yükseklik ve yücelik duygusu uyandırdığından gökyüzü ona hep Allah'ı hatırlatırdı.Melekler, cinler, ölmüş insanların ruhları hatta uzaylı denen görünmez varlıklar hep gökte ve gökle ilişkili varlıklar olarak algılanırdı.Çocuk bir şeyler görmek için gözleriyle tekrar tekrar gökyüzünün enginliğinde dolaştı.Aradığını bulmak ve görmek istiyordu.Neler oluyordu gökyüzünde? Bu bulutlar, bu rüzgar, bu yağmur ve bu şimşek çakmaları ne anlama geliyordu ?Birden garip bir ses duydu.Derinlerden ama gökyüzünün taaa derinlerinden geliyordu bu ses.Gür ve heybetli bu seste şefkat nağmeleri vardı .Dedesinin şefkatli , gür sesi gibi..Rüyada mıydı ? Yoksa hayal mi görüyordu ? Gökyüzü seması, atmosfer tabakası kendisine sesleniyordu sevecen sesiyle."Çocuk ! Bana bak ve beni incele..!Gözlerini bana iyice çevir.Aradığını benimle bulabilirsin.. Aradığın şeyi dikkatle aramadıkça bulamazsın.Dur ve düşün.Dikkatle incele."Çocuk bu sese kulak verdi, bir büyüğünün sözleri gibi itaat ederek dinledi.Gözlerini kaldırıp aradığını bulmak amacıyla gökyüzünü kurşuni renkleriyle istila etmiş bulutlara baktı.Bulutlar yeryüzü ile gökyüzü arasındaki atmosfer tabakasında dağlar gibi cüsseleriyle boşlukta asılı duruyorlardı... Gayet sistemli bir şekilde , bir anne şefkatiyle yeryüzünü okşar gibi yağmur indiriyorlardı.Yeryüzünü bir bahçeyi sular gibi suluyorlar, yeryüzünde yaşayan insanlara, hayvanlara ve bitkilere can veren suyu getirir, havadaki yakıcı sıcaklığı dindirir, cana can katan serinliği getirir ve suya ihtiyacı olanların imdadına koşarlardı.Bundan başka sanki bilinçli bir ordu gibiydiler.Bir emirle savaşta siperlerine, mevzilerine çekilen gizlenen bu ordu, zamanı gelince "Arş! Hücum !" emrini almışçasına birden gizlendikleri yerlerden heybetle çıkarak birkaç dakika içinde atmosferi doldurur, bir komutanın ikinci bir emrini bekler gibi dururlardı.Çocuk dikkatini bu defa rüzgara verdi.Fen ve teknoloji bilgisi derslerinde okumuştu.Rüzgarın bir çok faydası ve görevi vardı.Hava dalgalarındaki atomlar sanki bir sultandan, bir kraldan, bir başkomutandan gelen emirleri dinler gibi hiçbir emri ihmal etmeden, nefes alan herkese soluyup hayat bulacakları şekle giriyor; canlılara gerekli olan ısı, ışık, elektrik gibi maddeleri ve duyacakları sesleri, titreşimleri nakletmek, birbirleriyle iletişim kurmalarını sağlamak gibi dizilişler ve bağlantılar içinde yer alıyor; bitkilerin tohumlarını oradan oraya uçurarak tohumlanmayı sağlıyordu.Bu kadar minik ve gözle görünmeyen atom parçacıkları ,bu kadar önemli , yaygın ve genel bir hizmeti tüm dünya çapında intizamla, titizlikle , karmaşaya meydan vermeden yapıyorlardı.Sanki gizli bir el, bilinçli olarak bu zerreleri önemli hizmette çalıştırıyordu.Çocuk yüzüne düşen ilk damlalarla irkilip rüzgarla ilgili düşüncelerinden sıyrıldı.Alnına, yanağına ve dudaklarının arasına bir gül yaprağına konar gibi damlayan yağmur damlacıklarını sanki ruhunda ve beyninde hissetti. Tatlı bir sevinçle ürperdi. Avuçlarını açtı dua eder gibi.Minik avuçlarına birkaç yağmur damlası inmekte gecikmedi.Bu nazik, zarif, billur gibi parlayan, elmas parçacıklarını andıran bir su damlacığına baktı.Bu damlacıklar gibi şu anda gökteki bulutların içinde milyonlarca, milyarlarca , trilyonlarca hatta sayıya gelmeyecek oranda damlacık yeryüzüne iniş sırasını bekliyordu sanki.Bir kocaman gölü dolduracak kadar su buhar halinde gökte asılı duruyordu.Sanki bir göl, küçük bir deniz gökte asılı bekletiliyordu.Bir müddet sonra yeryüzündeki tarlalara, şehirlere, bağlara,bahçelere inecekti ..Sulayacaktı her şeyi.İnsanlara,hayvanlara, bitkilere yardıma koşacaktı.Hayatın devamını sağlayacaktı.Barajlarda birikip elektrik halini alacaktı.Elektrik halindeyken, evde buzdolabında donduruculuk,çamaşır makinesinde kirleri çıkaran güç, ütüde ısı, teypte, radyoda , kapı zilinde ses, lambalarda ışık ve aydınlık olacaktı.Sanayide makineleri döndürecek, dokuyacak, örecek, kaynak edecek, boyayacak, düzeltecek, kesecek, eleyecek kısaca her görevi ifa edecek hayatı kolaylaştıracak her şeyin içinde olacaktı.Aklı , hayali hayretten donakalmıştı sanki.Bütün bunları göğe doğru açtığı avuçlarına, iki dudağı arasında bir gül yaprağı hafifliğinde konmuş su damlacıkları yapıyordu.bu kadar çok yönlü ve anlamlı, büyük görevleri bu damlacıklar düşünüp yapamazdı ki ?Bu kadar işi yapmak, bu kadar görevi becermek için yıllar yılı onlarca okul, fakülte bitirmesi lazımdı.O halde bu damlacıklara bu görevi yaptıran biri vardı.İşte çocuk bu Bir'in, Biricik olanın peşindeydi.O'nu arıyordu...Yağmura "rahmet" denilmesi belki de bundandı.O Biricik Bir'in rahmetini, merhametini, yardımını, şefkatini simgeliyordu.Rahmet damla damla olmuş, billur billur parlıyordu her yerde, her yüzde, her gözde, her izde...Ansızın bir şimşek daha çaktı. İnsanı ürküten tarakkalarla.Alçaktan uçan jet uçaklarının kulakları sağır edercesine çıkardığı gürültüyü andırıyordu.Ama onlar kadar uzun sürmedi bu gürlemeler. Yerini sağanak bir yağmura bıraktı.Sanki start emri verilmişti..Şimşek,bulutları kamçılamıştı sanki. Dört nala şaha kalkmış doludizgin koşan atların kamçı şevkiyle daha bir koşmaları gibi bulutlardan yeryüzüne doğru bir koşu başlamıştı.Sağanak yağmur saçlarından süzülüp yanaklarından akarak iniyordu artık.Sırılsıklam olmuştu.Ama sevinçliydi çocuk..Yanaklarından inen yağmur damlaları sanki sevinç gözyaşlarını andırıyordu.Sevinçten ağlayacak gibi oldu.Rüzgar, gözyaşlarını bir annenin silmesi gibi okşayarak siliyordu.Şimşek "korkma !" der gibi bir göz kırpması daha yaptı..Yağmurun gelişini müjdeliyordu aslında.Çocuk gözlerini çekti göklerden.Aklına döndü.kendi kendine sorular sordu.Bir sorgulamaya daha geçirmeye başladı zihninden...Şimşek, yıldırım ne işe yarıyordu.?Kendi kendiyle konuşmaya başladı, yağmur altında.."Atılmış pamuk yığınları gibi, cansız, bilinçsiz bulut elbette bizleri bilemez, tanımaz, bizlere acıyıp imdadımıza kendi kendine koşmaz.Bir yerlerden emir almadan böylesine gizlenip ortaya çıkamaz.Belki gayet müşfik, merhametli bir Bir'in emriyle hareket eder ki, iyi eğitilmiş, profesyonel bir ordu gibi hiçbir iz bırakmadan gizlenir ve defalarca tekrar aynı ustalıkla meydana çıkar, iş başına geçer, görevini ciddiyetle yapar.Atmosfer tabakasını , öğrencilerine bilgi aktaran öğretmen tarafından yazılarla, şekillerle doldurulup tekrar silinen, boşaltılan karatahta gibi kullanıyordu. Göğü birden bulutlarla doldurulup boşaltılması sanki toplu bir ölümle boşaltılan bir yerin insanlarının tekrar ikinci bir dirilişle doldurulup şenlendirilmesini anımsatıyordu.Bütün bunlar merhametli Bir'in tedbiriyle, eğitimiyle, emriyle bulutlar rüzgara binip dağar gibi suları da terkisine alıp , şimşek kamçısıyla dört nala koşuşturup suya muhtaçların imdadına yetişiyordu.Bütün bunlarla sanki yeryüzündekilere acıyıp ağlayarak, gözyaşlarıyla onları yüzlerinde gülücükler açan rengarenk çiçeklerle güldürür, güneşin yakıcı sıcaklığından koruyup serinletir, bir sünger gibi bahçelere su serper ve yeryüzünün tozlanmış yüzünü yıkayıp temizlerdi.Bu düşünceler beyninde yeni yeni şimşeklerin çakmasına yol açtı.Hiç bir şey, ama hiçbir şey başıboş ve anlamsız değildi.Bir vazifesi vardı , hatta bir çok vazifeleri vardı.Ve bu vazifeleri kendi başlarına değil, bir emir-komuta merkezinden alırcasına bilinçsiz oldukları halde bilinçli gibi, bilgisiz oldukları halde bilgiliymiş gibi intizamla, mükemmel bir şekilde yapıyorlardı.

 

ilk hikaye için

 

/risale-i-nurdan-dersler/3-risale-i-nurdan-dersler/414-allah-arayan-cocuk.html

 

Devamı var....

 

 

NOT: Bu hikâye,  Bediüzzaman Said Nursi'nin Âyetü'l- Kübra Risalesi referans alınarak hazırlanmıştır.

 

Yazar: Sefer AKGÜL

 



Yorumlar

255 karakter kaldı

Üye girişi yap ve yorumla » Üyeliksiz yorumla »

  • 04 Haziran 2011, Cumartesi - 12:55

    iremnaz
       iremnaz - Konya


    güzel ama çok açıklayıcı bulmadım:)

  • 21 Ağustos 2009, Cuma - 10:04

    sumalike
       sumalike


    BENCE İYİYDİİ :X AMA BİRAZDAHA İYİ OLABİLİRDİ :evil: :s :P :cheer: