Ramazan Günlüğü 28. Gün Heyecanı


Çizen: Hatice VANLI

Bugün arefe gününden önceki gün. Yarın arefe,        öbür gün ise bayram. Bayramlık almadığımız için annem ve kardeşimle çarşıya çıktık.

Kardeşimle çarşıya çıkmak işkence gibi. Bir metre gidiyor, yoruldum diyor. Anneme veya bana kendisini taşıttırıyor. Bazı zaman da bir kaçıyor, tutabilene aşk olsun.

Bazen de ya dondurma için ağlıyor ya da mısır için. Velhasıl ağlamak ve beni de sinir etmek için elinden geleni yapıyor. 

Annem, ona da bayramlık alacağı için bizimle geldi. Daha alışveriş merkezinden içeri adımımızı atar atmaz yürüyen merdivenlere atıldı. İlle de çıkacakmış. Oysaki alışveriş yapacağımız yer alt katta.

Annem “Evladım, merdivenlere bindirip getir de sesini kessin.” dedi. Kardeşim cin gibi. Ağlamayı silah olarak kullanıyor.” Dediğimi yapın ha! Yoksa ağlarım!”

           Bana kalsa akşama kadar ağlasın. Ne olacak? Ömür boyu ağlayacak değil ya! Nasıl olsa yorulacak ve susacak. Ama annem kıyamıyor.

            Allah, annelere öyle şefkat vermiş ki, kendilerinden çok evlatlarını düşünüyorlar. Canavar aslan bile bulduğu eti kendi yemiyor, yavrusuna veriyor. Korkak tavuk anne olunca yavrusunu korumak için köpeğe bile atılıyor.

            Şefkat çok farklı bir şey. Bu yüzden kızları kıskanıyorum. Çünkü onlar şefkat kahramanı.

 Ben baba olduğumda nasıl olurum bilmiyorum. 

          Neyse, şefkat kahramanı annemle ve ağlama, kendini yere atma silahını kuşanmış kardeşimle savaş meydanına (Alışveriş mağazasına) çıktık.

Annem güzel bir gömleği bana giydirdi. Spor bir gömlekti. Fakat “Iıı! Bu olmadı ”dedi. Nesi vardı ki? Yok efendim, rengi solukmuş. Ben öyle renkli, cafcaflı şeyleri sevmiyorum. Öyle kıyafetlerin içinde kendimi hiç rahat hissetmiyorum.

İnsanın kıyafeti kişiliğine uygun olmalı. İnsan, kıyafetini giydiği zaman bir enerji hissetmeli. Bazı kıyafetler insanın enerjisini alıyor. Veya ben böyle hissediyorum. 

Hangi gömlek olsun derken bir baktık ki kardeşim yok. Önce çok önem vermedik buralardadır diye. Ama sonra annem de bende etrafa baktık gerçekten kardeşim yoktu. 

Of! Tahmin etmiştim bu çocuğun böyle yapacağını. Acaba nereye gitmişti? Bütün alışveriş merkezine baktık. Kapıdaki güvenliğe sorduk. Annem ısrarla kameralara bakmak istediğini söyledi. Güvenlikçi adam gayet rahat. “Buralardadır çocuğunuz” dedi. Biz bir kişiyi kaybettik. O, defalarca bu hale şahit olduğu için galiba pek umursamadı.

Annem ağlıyor, gelene gidene soruyordu. Tekrar mağazaya girdik. Adını seslenerek bağırdım.

“Selmaaa! Selmaaa!”

Aaa! Kulaklarıma inanamadım. Onun, kardeşimin sesi geldi:

“Elma dersen çıkarım, armut dersen çıkmaaam!”

“Elmaa! Elmaaaaaa!” diye tüm kuvvetimle bağırdım.              Çevredekiler garip garip baktılar. Ne düşündükleri umurumda bile değil. Yeter ki kardeşimi bulayım.

Bir baktım karşıdaki kabin açılıyor ve içinden kardeşim çıkıyor! Koşup sarıldım. Aynı zamanda bir tokat patlatmak geldi içimden; bize bunları yaşattığı için.

Neyse tokat planlarımı gerçekleştiremeden annem perişan bir halde göründü. Bizi fark edince yüzünün aldığı şekli asla unutamam. Koşarak geldi ve kardeşime sarıldı. 

Aynı benim hissettiğim gibi bu sefer o da kızmaya başladı. “Nerdeydin bakayım sen?”

“Hiiç! Saklambaç oynamak istedim. Küçücük yere girip saklandım. Kimse de sobeleyemedi beni.”

Güler misin ağlar mısın?

Annem çabucak (Bu sefer benim beğendiklerimi) kıyafetleri aldı ve çıktık. Kardeşime de bir şey almadı. Çünkü bu korku ona fazlasıyla yetti. Daha fazla buralarda kalıp başka bir hadise yaşamak istemiyor.

Çarşıdan başka olay yaşamadan döndük. Bu yaşananların güzel tarafı şu oldu: En azından ben istediğim kıyafeti alabildim.



Yorumlar

255 karakter kaldı

Üye girişi yap ve yorumla » Üyeliksiz yorumla »

Henüz kimse yorum yazmadı.