İki Pencerem Var


Sevgili arkadaşlar, aşağıdaki bilmecenin cevabı sizce ne olabilir?

 

İki pencerem var, etrafı etten duvar. Sabahları açarım, geceleri kapatırım.”

 

Gözlerimiz tabi ki. “Bizim dünyaya açılan penceremizdir” denir gözlerimiz için. Anne babamızı, yakınlarımızı ve bize nasıl sevgiyle baktıklarını ilk onlarla görürüz. Çevremizdeki eşsiz güzellikleri, olan biten her şeyi onlarla anlarız.

Şimdi, yukarıdaki şu bilmeceyi okuyup bitirinceye kadar gözünüzde yaklaşık yüz milyar (100.000.000.000) işlem yapıldı biliyor musunuz?

Bu işlem hızı, bizi dünyanın en harika aygıtlarına sahip yapıyor. Üstelik bu aygıtın bir benzerini insanlar halen üretebilmiş değil. Hayatımızda sahip olduğumuz her şey gözlerimiz ile bir anlam kazanır. Hayat boyu karşılaştığımız her şeyi gözlerimiz sayesinde tanırız. Onlar olmasa ne renkleri ne şekilleri ne bir manzarayı ne bir insan yüzünü hayalimizde tam olarak canlandırabilirdik.

Gözlerimiz ışığı duyarlı bir yüzeye odaklanarak burada kayıt altına alınan sinyalleri beyne gönderen mekanik bir kamera gibi. Düşünün, o iki pencereniz açıkken gün boyu beyniniz gözlerinizden alınan o kadar çok veriyi işler hale getiriyor ki bunu bir fotoğraf makinesinin, bir kamera ya da bir kayıt cihazının yapması mümkün değil.

Sabah uyandığınızda çevrenizdeki nesnelerden yansıyan ışık, gözünüze kornea ve gözbebekleriniz aracılığıyla girer, gözünüzdeki bazı hücreler tarafından elektrik sinyaline dönüştürülür. Gözbebeklerinizden ve kristal mercekten geçtikten sonra retinanızın üzerine odaklanır. Işık gözünüzün arkasına ulaştığında retinanızdaki sinirler boyunca iletilir. Sonra optik sinirleriniz aracılığıyla beyninize kadar iletilir. Burada ise bir sürpriz var; görüntüler oraya ters olarak düşer! Beyniniz bu bilgileri işler, görüntüleri tekrar çevirir ki biz de böylece hiçbir şeyi tepetaklak görmeyiz. Düzelmediğini bir düşünsenize…

Şu anda bu yazıyı okurken, net görebilmek için göz merceğinize bağlı kasların kasılma oranlarını hesaplamıyorsunuz. Her şey saniyenin ufacık bir diliminde sizin için otomatik olarak hallediliyor. Ne kadar mucizevi bir işlem. Üstelik en kaliteli mercekte bile bu kadar kaliteli, üç boyutlu görüntü elde edemiyor, edilemedi de.

Gözümüzün ilettiği görüntü insan yapımı bir aletin ilettiği görüntüden çok daha kaliteli. Üstün bir mekanizmaya sahip olduğu, hatta-rahatsızlık durumu hariç- bir bakım ve parça değişimine ihtiyacı bulunmadığını düşünürsek, gözlerimizin yapısının ne kadar hayret verici mükemmellikte olduğunu net bir şekilde anlayabiliriz.

Peki sevgili arkadaşlar, bu harika iki aygıta sahip olmak için sizin bir çabanız oldu mu? Tabi ki hayır. Doğduğunuz an hatta annenizin karnında bu kusursuz yapıya sahiptiniz.

Gözlerimizin yeri de önemli aslında. Mesela, karnımızda ya da bacaklarımızda olsaydı ne çok zorlanırdık. Sadece yürüdüğümüz alanı görür, başımızı sürekli bir yerlere çarpardık. Ayrıca başımızda olması onları güvende kılar, boynumuz hızlı bir şekilde hareket eder ve gözlerimizi yaklaşan tehlikelerden korur.

Bir de acaba neden gözlerimiz başımızın yan taraflarında değil de öne bakıyor?.. Gözler yüzün ön tarafına doğru yaklaştıkça iki alandaki görüntü üst üste biniyor ve bu örtüşme sayesinde derinlik algısı oluşuyormuş. Yani bunun bir nedeni üç boyutlu görmek için, ama gözlerimizin neden öne baktığı sorusunun cevabını bilim adamları henüz kesin olarak bulmuş değiller.

Arkadaşlar, yarın sabah uyanıp gözlerinizi açtığınızda, bir süre etrafınıza bakın, gözlerinizin o gün de durmaksızın çalışacağını düşünün. Gözleriniz güzellikleri göstersin size, siz de şükredin.

O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir; ne az şükrediyorsunuz. (Müminun Suresi, 78)

 



Yorumlar

255 karakter kaldı

Üye girişi yap ve yorumla » Üyeliksiz yorumla »

Henüz kimse yorum yazmadı.