Kurukafaya Dönüşen Top


 

Bu hafta bilsen başıma neler neler geldi arkadaşım. Çok acayip şeyler yaşadım. Hepsi de iki yaramazın yüzünden: Kübra ve Esma. Bunlar iki arkadaşlar, bize de yakın oturuyorlar. Bazen parkta denk geliyoruz, beraber oynuyoruz. Ama kızları bilirsin: Dokunsan ağlayacak havasındalar. Yüzlerine top çarpsa, kızarlar. Ayaklarına bassan, kızarlar. Saçlarını çeksen, kızarlar. Hatta yakan topta topu hızlı atsan, yine kızarlar. O yüzden kızlarla oynamayı sevmem. Elimden geldiğince de oyunlara dahil etmek istemem. 

Fakat bu ikisi, beraber oynamak bir yana, yaramazlıklarıyla tüm erkek çocuklarının da başına bela oldular. Kurtulamıyoruz ellerinden bir türlü. Neler geldi başımıza neler! Parka gitmeye korkar olduk onların yüzünden. Bir de yaptıkları şakalardan sonra bir gülüyorlar bir gülüyorlar... Aynen filmlerdeki kötü adamlar gibi. Kıkır kıkır... Hepimiz sinir oluyoruz da bu kızlarla başaçıkamıyoruz. Hırsımızdan somurtup duruyoruz. Neden mi? Neden olsun akıllım. Bildiğin zekiler. Kızlar zeki olunca korkacaksın. Erkek çocuklarının dünyası kararacak demektir.

Geçenlerde de, nasıl bulmuşlar bilinmez, akşam vakti bir kurukafa oyuncağı bulmuşlar. Yuvarlak top gibi de birşey. Ama yüzü çirkin. Sabah görsen korkmazsın tabii. Ama akşam görsen, yatmadan önce görsen, gece uyandığında görsen, aniden görsen falan, korkarsın. Bir de bu oyuncağın içinde ışıklar var. Uzaktan kumandayla çalışıyormuş meğer. Onu açınca kurukafanın gözlerinden ağzından mavi mavi ışıklar saçılıyor. Iyyyyy! Bütün bunları geçtim. Bu oyuncağın çenesini de bir tuhaf yaaaa, oynuyor. Bildiğin oynuyor arkadaşım. Tıkır tıkır. Konuşuyormuş gibi kıpırdıyor. Kahkaha sesi de çıkarıyor içinden. Tabii kumandaya basılınca.

Neyse... Çok konuşuyorum, sadede geleyim. Akşam vakti parkta yine erkeklerle top oynarken bitirim ikili Kübra ve Esma geldiler. Oyunumuza dahil olmak istediler. 

Tamam, kabul ediyorum. Kabalık ettik. Ama erkeğiz arkadaşım, az biraz olur o kadar... "Kızların erkek oyununda ne işi var?" deyip gönderdik. Bunlar da küsüp evlerine gittiler. Sonra ellerinde bir poşetle tekrar geldiler parka. Maçın heyecanına dalmışım, hiç dikkat etmemişim. Yoksa hep kafamda şüphesi var: Mutlaka bir intikam alacaklar. Neyse... Bizim top oynadığımız yerin ilerisindeki banka oturdular. Şimdi diyeceksin ki; "Niye oraya oturdular?" Meğer tuzağın hazırlığıymış. O banka bakan yerdeki teller kopuktur. Topumuz sık sık o tarafa kaçar oynarken. 

Bunlar da orada beklemişler beklemişler. O top gibi kurukafayı da poşet içinde tutup hiç bize göstermemişler. Benim oraya ne de olsa bir şekilde geleceğimi tahmin etmişler. Düşündükleri gibi de oldu. Benim çektiğim bir şut tellerden kaçıp ayaklarına kadar varmış. 

Vakit akşam. Lambalar var, ama çok aydınlatmıyorlar. Hep böyledir parkların lambaları. Çocuklar akşamları top oynamasın diye mi yapıyorlar nedir? Topu bile göremezsin. Kaçar bir yere, gidip bulamazsın. Top kaçıp gözden kayboldu tabii. Ben de topu almaya o tarafa gittim. Fakat göremedim. Dedim ki: 

"Kübraaa, Esmaaa; bizim topu gördünüz mü?"

"İşte ayağımızın dibinde gel al" dediler.

Gittim aldım. Ne bileyim topu saklayıp kurukafayı verdiklerini. Tam top elimde sahaya doğru giderken düğmesine bastılar. Allahım sen büyüksün! Aklım başımdan gitti. Top sandığım şey elimde birden gözlerinden ışık saçınca, üstelik bu yetmiyormuş gibi çenesini oynatıp bana birşeyler anlatmaya başlayınca, ben korkuyla "Alllaaaah!" diye bağırarak attım. Ayyy bunlar bana bir gülüyorlar, bir gülüyorlar! Gülmekten yerlere yatıyorlar. Bizim arkadaşlar da gülecekler de ben kızarım diye korkudan birşey diyemiyorlar. Böyle bir hayli güldükten sonra kurukafalarını da alıp gittiler. Ben korktuğumla kaldım. 

Fakat arkadaşım, bu olay birşeyin farkına varmamı da sağladı. Allahın en-Nur isminin... en-Nur ne demek mi? en-Nur, "Herşeyin görülmesini, farkedilmesini, açığa çıkmasını sağlayan Allah" demek. Aslında nur kelimesinin anlamı ışığa benziyor. Aynen ışığın varlıkları gözümüze göstermesi gibi, Allah da kainattaki bizden gizlenebilir şeyleri bize gösteriyor ışık gibi şeylerle. Mesela neyi? Mesela; dilimiz vasıtasıyla dondurmanın lezzetini. Mesela; kulağımız yoluyla annelerimizin söylediği ninnilerin güzelliğini. Mesela; aklımız yoluyla kitapların kıymetini... Bütün bunları Allahın onları aydınlatması, farkettirmesiyle biliyoruz ancak. Yoksa akıllım, bizde bu tat alma, işitme, güzeli ve çirkini ayırabilme yetenekleri olmasa nereden bileceğiz bunca şeyi? Nasıl ayıracağız lezzetlerini?

Bak bana, akşam olunca topla kurukafayı birbirinden ayıramadım. Ödüm patlayacaktı az kalsın. Peki, sokak lambasının bana ihtiyacı yok da, güneşin mecburiyeti mi var ki, her sabah dünyayı aydınlatıyor? Yoook! 

O halde? O halde demek ki, bizim parkın lambasını yapan belediye gibi; çok merhametli birisi de güneşi gökyüzünde yakıyor. Yolumuzu, gözümüzü, önümüzü aydınlatıyor. Şefkatli olduğunu nereden mi biliyorum? Akıllım, şefkatsiz olsa, bizim düşmemize, incinmemize, dizimizin kanamasına, canımızın yanmasına aldırır mıydı? Işığı verdiğine göre demek ki, küçük çocuklar top oynarken düşmesin istiyor. Topları kaçtığında kaybolmasın istiyor. Canım Allahım benim.

Bu arada arkadaşım: Haftaya kadar bir şaka düşün. Esma ve Kübra'dan intikam almalıyız. Biz de mi kurukafa alsak acaba? Sizi orada satılıyor mu bunlardan? Bulursan, haber ver, para toplayıp alalım. Ortaklaşa kullanırız.

 

 



Yorumlar

255 karakter kaldı

Üye girişi yap ve yorumla » Üyeliksiz yorumla »

  • 23 Mart 2015, Pazartesi - 19:59

    zeynep kocabasilar zeynep kocabasilar


    Bende çok korkardım muhtemelen ama bütün kızlar anlattığı gibi değil