Yazık Oldu Ömer'in Çorabına


 

 

Ömer'le iddialaştık. Diyor ki; onun kedisini nereye bırakırsak bırakalım yine evi bulurmuş. İster şehrin öteki yanına götürelim. İster dolambaçlı dolambaçlı sokaklar dolaştıralım. Hatta hiç ayak basmadığımız yerlere terk edelim. Yine de bulurmuş. "Atma!" dedim. "Sizin kedi ceptelefonu mu? Yoksa bilgisayar mı? Şehrin haritası mı yüklü bu hayvanda? Nasıl bulsun ta oralardan yolu?" 

"Bulur akıllım" dedi. "Ne navigasyon, ne harita.... Allah'ın hediyesi bir yetenek. Bu kediden kurtulmak için var ya, babam ne numaralar çevirdi. Ne hileler denedi. Ama en sonunda kedim her zaman döndü bana geldi. Beni çok sever kedim. Mutlaka bulur beni. İsterse babam sevmesin."

Aslında Ömer'in babası aldırmıyor hayvana ya, annesinin alerjisi var. Ömer küçükken almışlar. Ama artık Ömer'in de yeterince büyüdüğünü düşünüyorlar. Kedi sorunun çözüp annesinin hapşırıklarından (ve de şikayetlerinden) kurtulmak istiyor babası. 

Fakat kedi fena. İsmi: Tırmık. Bu kediye Tırmık dememizin sebebi tüylerinin diken diken olması. Bir keresinde mutfaktaki alçak prize patileriyle hafif yumruklar atarken nasıl olmuşsa çarpılmış diyor Ömer. O günden beri tüyleri böyle diken dikenmiş. Tıpkı benim saçlarımın berber amca tarafından jölelenip dik dik yapılmış haline benziyor. Fakat kontrol ettim, bu kedinin tüylerinde jöle yok. Pek bir sinirli zaten. El bile sürdürmüyor üstüne. Kaldı ki, jöle. Ancak Ömer sevebiliyor onu. Başkasını yaklaştırmıyor bile.

Ömer'in bir kardeşi olacak. Annesinin çok hapşırmaması lazım. Bebek kardeşimizi kötü etkilenebilir bu hapşırıklar. Kedinin anneye çok yaklaşmaması gerek. Ömer her ne kadar gönülsüz olsa da babasının çabalarına karşı koymuyor. Ama dedim ya: Kedi pusula yutmuş gibi. Nereye bırakılırsa bırakılsın dönüyor. Hatta—Ömer eğer atmıyorsa—bir keresinde başka bir ilçeye götürüp bırakmış babası. Akşam eve döndüğünde bir bakmış, kedi hiç gitmemiş gibi kapının önünde yalanıyor. Korkmaya başlamış biraz. "Bu kedide bir gariplik var" diyormuş.

Neyse... Asıl ben size Ömer'le çevirdiğimiz işleri anlatayım. Bu iddialaşmamız üzerine kediyi sınamaya karar verdim ben de. Benim iki numaralı Pamuk, hiç bunun gibi değil. Benim kedim hem uysal, hem saf. Hem kucağa gelir, kendini sevdirir. Hem de karşı apartmanın kapısına bırak, karşıdan karşıya geçemez, korkar. Bu yüzden Tırmık'la ilgili anlatılanları biraz abartılı buldum. Ömer'le bir tane çikolatasına iddiaya girdim. 

Ama "İddia olmaz, günah!" dedi Ömer, başka birşey önerdi. Hangimiz kaybedersek, sokağın başındaki küçük evde annesiyle oturan Selma'ya çikolata almayı kararlaştırdık. Selma kim mi? Doğru, sana anlatmadım. Selma bizim komşumuz. Selma'nın babası geçen sene cennette gitti. O şimdi ta oralardan çikolata alamaz. Selma üzülür. Ama biz pekala alırız. "Böyle yaparsak günah da olmaz" dedi Ömer. "Hep sevap bile olabilir."

Aldım kediyi zorla kucağıma, ta başka mahalleye bıraktım geldim. Gelince bir de ne göreyim? Kedi benden önce Ömerlerin eve gelmiş. Ayyy! Şaştım kaldım. Bu nasıl kedi böyle. Sevimli hayalet Casper gibi duvarlardan mı geçiyor? Örümcekadam gibi binaların arasında ağ mı atıyor? Nasıl benden çabuk geldi?

Ben inatçı çocuğum arkadaş. Öyle kolay vazgeçmem. Selma'ya bir çikolata aldım, bir tane daha almayı vadederek kediyi ikinci deme için zorla kucakladım. Ömer'i de yanıma aldım bu sefer çünkü bir oyun yapacağım. Belki Ömer'in kokusundan buluyorsa bu evi, Ömer'i de dolaştıracağım ki, kokusu her yere gitsin. Böylece hangisinin gerçek kaynak olduğunu anlayamayacak diye düşünüyorum.  Hem bir planım daha var. Epey dolaştıktan sonra Ömer'e dedim ki:

"Çoraplarından bir tekini çıkar."

"Aaa, niye?"

"Çıkar, buraya bırakacağız."

"Neden ama ya? Ben seviyorum çoraplarımı. Tavşanlı çoraplarım bunlar. Çıkarmam ben."

"Olmaz, işin kuralı bu. Kedi senin kokunu takip ediyor belki. Çorabını burada bırak ki, kediyi kandırabilelim."

Ömer  baktı, ben vazgeçmiyorum, çaresiz çıkardı çorabının tekini. Bir ayağı çoraplı, bir ayağı çorapsız epey dolaştık yine. İnsanlar Ömer'e tuhaf tuhaf bakıyorlar. Ömer utanıp iyice benim arkama saklanıyor. Daha sonra başka bir sokakta yine dedim ki: 

"Çıkar öteki ayağındaki çorabı da."

"Üff, yine mi?" dedi.

"Yine tabii ki akıllım" dedim.

Çıkardı çaresiz. Onu da oraya bıraktık. Epey bir dolaştıktan sonra kediyi artık dönmeyeceğinden emin olduğum bir yere bıraktık. Döndük, evin yolunu tuttuk. Fakat arkadaşlar, biz ne kaaadaaaar dolaşmışız öyle? Nerede olduğumuzu karıştırdık. Her yer birbirine benziyor. Kediye yolu şaşırtalım derken biz şaşırdık. Resmen kaybolduk yani. Akşam ezanı okunurken dedim ki Ömer'e:

"Akşam babalarımızdan güzel bir azar bizi bekliyor. Bu saat oldu hâlâ dışarıdayız."

Korkuyoruz da kimseye soramıyoruz. Kaybolduğumuz anlaşılınca sanki onlar da bize kızacaklar. Böyle epey dolaştık. Sonra bir ara tanıdık bir karaltı bize doğru geldi. Baktım, abim. Ah canım abim. Aramaya çıkmış beni, belli. Bugün gözüme ne tatlı göründün be abi. Bir de öfkelenmiş. Hışımla yürüyor. Bize kızacaktı tam, koştum bacağına sarıldım. "Kızma abi, kaybolduk" dedim. Kıyamaz ki, bana. "Ne işiniz var buralarda yaramazlar?" dedi, güldü. "Babam çok merak etti. O da sizi arıyor. Neyse, eve varalım da haberdar edeyim ben onu. Hadi bakalım."

Sokağımıza vardık, bir de ne göreyim? Biz yolu karıştırdığımız halde kedi yolu doğrultmamış mı? Yine varmış Ömerlerin evine, patisini yalıyor kapının önünde. Şaşkınlıktan küçük dilimi yuttum. Biz, iki aklıbaşında çocuk geldiğimiz yolu bulamadık da, bu kedi nasıl buldu? Vay arkadaş! Garibim Ömer, olan onun çoraplarına oldu. Her biri başka mahallede boynu bükük yatıyorlar şimdi. Neyse, benim çoraplardan bir çift hediye ederim Ömer'e. Ama eskilerden ederim. Yenileri vermem.

Sonra evde bu olayı düşünürken aklıma Allahımızın güzel isimlerinden el-Hadi geldi. el-Hadi, hidayet veren, yani doğru yolu gösteren demek. Diyeceksin ki şimdi: 

"Ya şimdi Tırmık'la yaşadığınız macerayla ne alakası var Kerem?" 

Aslında çok alakalı arkadaşım. Yani düşünsene: Aklıbaşında insanların bile, hatta bizim gibi zeki çocukların bile, karıştırdığı yollardan o küçücük kediciklerin dönüp gelmesi biraz garip değil mi? Yani onlar okumayazma bile bilmiyorlar. Sokakların, caddelerin, apartmanların isimlerini bile okuyamıyorlar. Biz, bunları bildiğimiz halde bazen yolumuzu bulamıyoruz. Onlar buluyorlar.

Hatta bu kedilerin kendilerinden pek hazzetmediği güvercinler var ya, onlar daha yetenekliymiş bu işte. Sen bir güvercini ta götür dünyanın bir ucuna bırak, o yine uçup yuvasını bulurmuş. Başka hayvanlar da varmış böyle yön duygusu kuvvetli. Mesela arılar. O küçücük arılar. Toplu iğne kadar beyinleriyle insanların bulamayacağı yerlerden kovanlarını bulurlarmış. Sence bütün bunları kendi başlarına başarmaları biraz tuhaf olmaz mı?

Bence kesinlikle onlara da doğru yolu el-Hadi ismiyle Allah gösteriyor. Böylece evlerini bulabiliyorlar. Merhametli Rabbim, o masumcuklara acıyor. Mesela Tırmık, evinden uzak, Ömer'den uzak üzülmesin istiyor ki; evinin yolunu gösteriyor. Yoksa nasıl bulsun akıllım o tüyleri diken diken tüy topağı şey, evini? Bazen yediği mamayı arkasına saklıyorum, beş dakika koklayarak bulmaya çalışıyor. Mamasını bulamayan, yolunu nasıl buluyor?

İsimler neden mi bu kadar önemli? Ah arkadaşım. Allah'ın hangi güzel ismini bilsen, Ona o ismiyle dua edip, yardım isteyebilirsin. Ben de bundan sonra yolumu kaybettiğimde veya kafam karıştığında Allah'a, el-Hadi ismiyle dua edeceğim. "Rabbim, o kedi gibi, o kıyamadığın güvercinler gibi bana da doğru yolu göster. Ben de şaşkınım!" diyeceğim. 

Niye demeyeyim akıllım, insanın işi daha zor. Her gün hayatta karşımıza ne çok seçenek çıkıyor. Sınavlarda bile soruların beş cevap şıkkı var. Allah bana doğru yolu göstersin ki, ben de doğru olanı seçeyim. Yoksa baksana, kediler bile gülecek halimize. Asıl şaşkınlar biz olacağız.

Bu arada, sanma ki unuttum, Selma'ya yine çikolata aldım elbette. Hem de fındıklısından. Annesi de bu davranışımızı çok beğendi ve bizi evine misafir edip kek ikram etti. Ona da el-Hadi isminden bahsettim biraz. Ağladı nedense azıcık. Sonra gülümseyip dedi ki: "Sen bu isimleri her öğrendiğinde bize de dua et. Selma'nın babasına da..." Etmez miyim akıllım, ilk onlara edeceğim elbette. Çünkü kek süperdi.

 



Yorumlar

255 karakter kaldı

Üye girişi yap ve yorumla » Üyeliksiz yorumla »