Fino Köpeğim ve Altınlar


 

Uykunun en tatlı anında ilk annem başıma geliyor:

“ Haydi oğlum kalk,” diyor.

Ayılamıyorum. Az sonra Babamın  sesi:

“ Haydi namaza!” Haydi namaza!”

Derken ablam odama bir girip bir çıkıyor. Sesi çok uzaklardan geliyor:

“ E hadi ama, diyor sitemli. Sen gelmeyene dek babam namaza başlamıyor!”

Yorganı çekiyorum başıma.

Ablam çok kararlı. Hiç başımdan gitmiyor. Uyku da öyle tatlı ki. Şeker serpilmiş gibi. Bir de ablamın ince sesi olmasa:

“ Efekan hadi!”

“Bak ama namaz geçiyor!…”

Uyku beni bırakmıyor. Kalkmak istiyorum ama içimden bir ses:

“ Daha çoook var, sen az daha uyu,” diyor..

“ Üfff. Yine geldiler. Yine ayak sesi.”

Bu kez babamın gür sesi uykumu perde perde yırtıyor:

“ Oğlum hadi kalk. Güneş doğacak neredeyse!” 

Yorganı başıma iyice çekiyorum. Uyku elimde ipi olan sevimli bir hayvan gibi. Kaçırmak istemiyorum. Tuhaf bir rüyadayım. Kıvır kıvır tüyleri olan bembeyaz bir fino köpeğinin ipi elimde. O koşuyor, ben ardındayım. Öylesine hızlı kaçıyor ki!  Ardı sıra koşarken:

“ Fino!..Fino!...Fino!...”

Sesleriyle bu kez annemin ince sesi geliyor uzaklardan:

“ Siz öyle sanın, diyor. Benim oğlum kaçırır mı hiç namazını. Şimdi kalkar bak görürsünüz.”

Bu kez o geliyor başıma. Ben finonun kıvırcık saçlarını okşuyorum. Tam o sırada annemin pamuk ellerini gür saçlarımın arasında dolaşıyor:

“ Hadi kalk benim tatlı yavrum. Düğün dernek kuruldu. Ahenkli bir şenlik var. Kuşlar ıslık çalıyor. Minareden davet var. Gece kuşları susmuşlar. Seher yıldızı  namaza kalkanları sayıyor. Güneş az sonra doğacak. Namaza kalkanları alnından öpecek.”

Annem o kadar tatlı konuşuyor ki bana ninni gibi geliyor. Uykulu halimle:

“ Finom nerede anne. O da uyanmış mı,” diyebildiğimi hatırlıyorum.

Annem anlamıyor tabii. O hala konuşuyor:

“ Börtü böcek uyandı. Çiçek kelebek boyandı. Uyananlar kazandı. Kalk benim aslan yavrum. Kalk da kalbinin karnı doysun. Ruhun nurla boyansın. Bedenin suyla ayılsın. Yüzün secdeyle ışıklansın.” 

Sinir oluyorum:

“ Bana ne ya! Ben uyumak istiyorum.” 

Tam o sırada babam içeri giriyor. Heyecanla anneme:

“ Güler kapıda ki çuvalı gördün mü! “

“ Ne çuvalı,” diyor annem. Oh be! Fırsattan istifade birazcık daha uyuyayım diyorum. Finonun ipine sarılıyorum sımsıkı. Konuşulanları duyuyorum. Babam gür sesiyle:

“ Bir çuval altın bırakmışlar kapıya,“ diyor.

Bu çuval altını duyunca hızla fırlıyorum yataktan. Soluğu kapıda alıyorum. 

O da ne!. Altın maltın yok. Annem, Babam ve ablam halime gülüyorlar. Öfkeden patlıyorum:

“ Hani yalan söylemek günahtı!” Babam gülümsüyor:

“Abdestini al gel de anlatayım,” diyor.

 Ah şu abdest.

 Uykumu kaçacak şimdi. İsteksizce lavaboya gidiyorum. Namazımı kıldım çok şükür. Aklımda sıcak yatağım ve elimden kaçan finom var. Namaz biter bitmez koşup yatağa giriyorum. Babam yeniden geliyor başıma:

“ Unutma Efekan, diyor. Melekler namazını kılan her insanın kapısına bir çuval altın bırakırlar.”

“Ama bizim kapımızda yok!”

“Çünkü, diyor Babam. Onlar bizim için cennete götürülüyor. Burada ki kazandıklarımız oraya toplanıyor.”

“ Ama ben burada istiyorum,” diyorum uykulu.

“ Biz burada sürekli kalamayız. Onun için Rabbimiz bize Cenneti hazırlıyor. Namazla kazandığımız altınlar orada birikiyor. Orada ölüm yok. Her şey bize ait ve kalıcı.”

Gülümsüyorum:

“ Ne oyundu ama Baba.”

“ Evet, diyor. Ahrete dek sürecek bir oyun. Burada topla orada gör.”

“ Cennette o altınlarla ben kaç fino satın alırım,” diyorum. Babam bir şey anlamıyor.

 Ben ise yeniden uykunun tatlı kollarına atılıyorum. Finom hala orada. İpini sımsıkı kavrarken biriken altınlarıma gülümsüyorum. İçim şimdi çok rahat. İyi ki namazımı kılmışım.

Karikatür: Yasemin DURĞUT



Yorumlar

255 karakter kaldı

Üye girişi yap ve yorumla » Üyeliksiz yorumla »